Toros Expresi (yataklı vagon) ile Güneydoğu günlüğü
Buradaki taslaklar sfenksler, aslanlar, dağ tanrıları,savaş arabaları ve yarı insan yarı hayvan yaratıklar. Beni etkileyen heykellerin büyüklüğü oldu, Örneğin aslan heykelin ağırlığı 4 ton civarı.
Ali ağabeyi bunları anlatırken güneş dağın arkasına düştü düşecek gibi, gezi alanını inceleyip Ali ağabinin kulübesine girdik, çok ilginç bu kulübede Ali ağa binin atölyesi gibi, nedeni camın kenarındaki minyatür heykeller,bir iki tane basitçe yaptıklarını ne zamanki Prof. Dr. Bahadır ALKIM görüp şaşırmış ve Ali ağabeyi teşvik etmiş, ona tekniği öğretmiş, sonradan yaptıkları daha ustaca olmuş.
Karşı rafta 50' ye yakın
kitap,duvarlarda tarihi eserlerle ilgi yazı ve posterler,daha ilginci
benden uzaktaki duvarda panoda
yatay olarak karakalemle çizilmiş heykel taslakları,akla gelen kazıdan
kaldığı,bir ara yaklaşıp baktım kağıdın solunda bir isim ÇİĞDEM ÇİÇEK,
şaşırtıcı, bunları çizen Ali ağabeyin 14 yaşındaki kızı. Gaziantep'in
Islahiye ilçesine bağlı YESEMEK köyü, 95 hane ,sabah bir dolmuş akşam
bir dolmuş,
heykeli seven bir baba, heykeli çizen kızı.
Güneş dağın arkasına düştü. Saat 18:30 civarı, aklıma gelen ana yola
giden bir araca binmek, ama aklıma gelen Ali ağabeynin söylediğiyle
gitti, çünkü bu saatlerde kolay, kolay köyden kimse ayrılmazmış, Ali
ağabey ısrarla'' kal misafirim ol seni sabah ekenden dolmuşa
bindiririz''dedi bende ona yarın erkenden Nizip'e gideceğimi onun için
vakit kaybetmemem gerektiğini söyledim oda bana ''o zaman bir çaresine
bakalım, benim oğlan seni motorla ana yola bıraksın'' dedi, motorda
benzin yokmuş köye indik, birine
rica ettik oda motoru almaya gitti beklemeye koyulduk.
Bu arada köye bir traktör girdi, arka römorkta ben diyeyim 20 siz diyin 30 tane cıvıl, cıvıl, rengarenk giyinmiş kız,birde geldi önümüzde durdu ,yarım gözle ben onlara onlarda bana bu kim diye baktılar ,uzaktan bizim motosiklet gözüktü biraz haşat zaten korkarım; bir ara aklımdan geçmedi değil, keşke kalsamıydım demeye kalmadı uzaktan bir minibüs gözüktü, sanki Allah gönderdi, durdurduk İslahiye tarafına gidiyormuş hemen bindim, adı Hasan ben yaşlarda, minibüsün arkası sağlı sollu askılarda rengarenk giysiler, orta tarafta kap kaçak oyuncak dolu hani şu köy, köy dolaşıp eşya satanlar dan.
Hasan 8 sene Kuş adasında garsonluk yapmış, biraz
görmüş geçirmiş, arkadaşıyla kaçmışlar arkadaşı Kuş adasında kalmış
kendisi geri dönmüş, bir ara şu kelimeyi kullandı '' senin aklına gelir
miydi buralara gelmek, hayat bu ağabey nereye ne zaman savuracağı belli
değil, benim fazla bir şey istediğim yok buraları seviyorum ''
konuşurken köy yolundan çıktık, yani benim geldiğim Kilis yolunun
ters istikametine girdik, nedeni Hatay dan gelen dolmuşların Akbez
kavşağından geçmeleri yani daha rahat vasıta bulabilmem.
Yol Suriye sınırına paralel, ben bunu Hasana sorarken oda tam karşıdaki
ışıkları göstererek 2 km. uzaktaki Suriye sınır köyünü gösterdi. Akbez
kavşağına geldik Hasana teşekkür edip indim,15-20 dakika sonra Hatay'dan
Gazi Antep'e giden bir dolmuş geldi, yolculuk sıkıcıydı sadece mola
verdiğimiz yerde içtiğim köpüklü ayran kayda değerdi.
Merkeze yakın bir yerde indim. Tahsin ağabeynin söylediği gibi TCDD'nin
misafir hanesinin yolunu tuttum,bir iki yol sormadan sonra misafirhaneyi
buldum, resepsiyonda kimseler yok, sağa sola bakıp televizyon odasına
daldım amcam televizyon seyrediyor,kır saçlı tıknaz 45-50 yaşlarında hiç
kalkmadan hoş geldin
dedi, saat 21:30 gibi, kalacak bir oda sordum '' hele otur dedi, sen
turist misin'' işin can alıcı tarafı amcam sigarayı yakmış bir ayağı
koltuk da gözü televizyonda siyah beyaz bir Türk filmi seyrediyor dönüp
baktım sahne şu, babası kızı başkasına vermek istiyor kızda ölürümde
varmam diyiyor.
'' Gecelik ne kadar dayı? '' diye sordum ' '5 milyon, duşta var ''dedi,
peki aşağı olur mu dedim cevap ''6 milyonda sana 5 dedik'', amcadan bir
oda istedim aldığım cevap şu ''acelen ne hele biraz otur '' gidip yemek
yiyeceğimi söyledim oda bana '' sen git ye çantanı şuraya bırak o zamana
kadar filimde biter '' dedi ,neyse çantayı bırakıp tam çıkarken ''
çantada bomba olmasın '' demez mi amcam, yarı uyanık ,hani tüp patlasa
yandık Allahım'a.
Bankadaki (bankamatik den) para işimi halledip karnımı doyurup birde
meşhur fıstıklı baklavayı yedikten sonra misafir haneni yolu tuttum, az
mesafe kala bahçe kapısını kapatan biri ,biraz daha yaklaşınca Tahsin
ağabey kafa kelle kapıyla uğraşıyor, ağabey nasılsın dedim cevap '' ya
bunu ters mi kapattık '' gerçekten kapıyı sıkıştırmış, ağabey dur ben
gireyim dedim neyse kapıyı hallettik o yatmaya gitti, gelelim bizim
siyah beyaz amcaya, hiç ses çıkarmadan kapının yanındaki koltuğa oturdum,
film devam ediyor
sonu gelmiş sahne şu, ''senin öldüğü söylediler ne olur affet ben,
ardından düğün ve son ''amca döndü bana'' yemeğini yedin mi gel sana bir
oda verelim. Bu arada dönüşüm yine trenle Gazi Antep'den olacağı için
Antep gezisini sona bırakıyorum ,yarın erkenden Nizip ve antik kent
Zeugma oradan Adıyaman.
3.gün 25 Eylül Salı
Nizip'e gitmek için garaja doğru yola koyuldum, gece deliksiz uyumuşum
saat 08:00 gibi kalktım, Nizip yerine Birecik dolmuşuna bindim arası 17
km., önce Bireci' ği gezip sonra Nizip'e dönme kararı aldım, ve Fırat'la
ilk karşılaşmam, Birecik Fırat'ın hemen kenarında köprüyü geçip bu güzel
kasabaya giriyorsunuz, sabah kahvaltısı henüz yapmamıştım dolmuş
dan inip meydandaki pazaryerine daldım küçük bir lokanta pide üstü bol
acılı domatesli ciğer yahni yapıyor afiyetle götürdüm. Kelaynak
çiftliğini sorup
öğrendim 1km. uzaklıkta, Fırat boyunu yürüyerek buraya vardım.
Kelaynak kuşu nesli tükenmekte hem de oldukça ciddi ,çünkü çiftlikte 60
adet bulunmakta daha yeni, yeni 12 adet yavru alınabilmiş, kuşların göç
yolu Mısır'ın Nil nehri kıyısı ve Fırat'ın kenarı yani burası, 8 yıldır
Mısırdan göç yokmuş, kuşları buraya çeken Fırat'ın kıyısındaki yamaçta
bulunan kayalar,kayalarda bulunan Gasit maddesi ,bu madde kuşların üreme
döneminde gerekli olan bir maddeymiş. Besin kaynakları canlı böcekler,
çiftlikte verilen yağsız vitaminli tavuk eti ve havuç.
Geri dönüp çay bahçesinde biraz mola verdim, gelirken Fırat'ın kıyısında
iki otel gözüme ilişti,aklımdan geçen Zeugma' yı gezip burada Fırat'ın
kenarında geceleme. Çayımı içip çarşıya giriyorum, çarşı şirin bir o
kadarda mistik, dar sokaklar, küçük ve ilginç dükkanlar,bir kaç örnek,
atını da dükkan içine bağlamış eğer tamir ve satıcısı,dükkan sahibinin
kendi söylediği her türlü silah tamircisi, ufak bir ayakkabı tamircisi,
eşeklerle çöp toplayan belediye görevlileri. Çarşıdan aldıklarım, at
boynuna takılan boncuklu püsküllü
kolye, bir tek topaç, 250'gr. Adıyaman tütünü.
Çarşıdan ayrılıp Nizip'e döndüm, kasabanın biraz dışından Bel kız köy
yoluna girdim, yine vasıta yok yol ıssız yaklaşık 10-12km. yola koyulduk,
sağlı sollu zeytin ağaçları ve hava yine sıcak benim ters istikametimden
birkaç araç geldi dört gözle benim istikamete bekliyorum, kulağım vasıta
sesinde , tahmini 7-8 km. yürüdüm ayaklarımın altı yanmaya başladı suda
bitmek üzere, bir motosiklet sesi durdum gelip durdular, 2 genç yaşları
14-15 atla dediler ağabey seni götürelim isimler Halit ve Ziya okulu
asıp gezintiye çıkmışılar, Allah' dan asmışlar, korka, korka mecburen
bindim, arkadaki Ziya' ya öyle yapışmışım ki ikimiz bir kişi olduk.
Zeugma tam bir hayal kırıklığı yarattı, kazılar bitmiş etrafı tel
örgülerle çevirmişler görevli bile yok mozaikler Gaziantep müzesine
taşınmış.
Belkıs - Zeugma Antik Kenti, 80 bin nüfusu ile döneminin en büyük
kentlerinden biri. Zeugma , Antakya (Antiokheia) ile Mısır'daki
İskenderiye'den (Aleksandreia) 'dan daha küçük,Atina (Athena) ile aynı
büyüklükteymiş. Pompei ve şimdi dev bir metropol olan Londra (Londinum)
'dan ise birkaç kat büyüklükteymiş.